Küreselleşme karşıtlığı
Bu maddede birçok sorun bulunmaktadır. Lütfen sayfayı geliştirin veya bu sorunlar konusunda tartışma sayfasında bir yorum yapın.
|
Makale serilerinden |
Küreselleşme karşıtlığı, kurumsal kapitalizmin küreselleşmesine karşı eleştirel ve toplumsal bir harekettir. Bu hareket aynı zamanda küresel adalet hareketi, alternatif küreselleşme, anti kurumsal küreselleşme hareketi ve neoliberal küreselleşme karşıtı hareket olarak da bilinir.
Katılımcılar, bir dizi benzer fikri eleştirilerinde temel alır. Katılımcılar genel olarak ticaret anlaşmaları ve de-regüle edilmiş finansal piyasalar aracılığıyla uygulanan kontrolsüz siyasi güce sahip çok uluslu şirketlere karşıdır. Şirketler maksimum kâr elde etmek adına özellikle iş güvenliği koşulları ve standartları, işçi işe alma ve tazminat standartları, çevre koruma ilkeleri, ulusal yasama yetkisi bütünlüğü, bağımsızlık ve egemenliği hiçe saydıkları söylenerek suçlanır. Ocak 2012 itibarıyla bazı yorumcular, küresel ekonomide görülmemiş değişiklikleri "turbo-kapitalizm" (Edward Luttwak), "piyasa fundamentalizmi" (George Soros), "gazino kapitalizmi" (Susan Strange) ve "McDünya" (Benjamin R. Barber) terim ve fikirleri ile karakterize eder.
Birçok küreselleşme karşıtı aktivist, daha iyi bir demokrasi temsili için, insan haklarının gelişimi için, adil ticaret ve sürdürülebilir kalkınma adına küresel entegrasyon biçimleri için çağrı yapmaktadır. Bu nedenle "küreselleşme karşıtlığı" terimi yanıltıcı olarak görülmektedir.
Küreselleşme karşıtı hareket, 1999 yılında "Seattle buluşması" olarak bilinen ve DTÖ zirvesini protesto için yaptıkları eylemlerle ilk büyük eylemini gerçekleştirmiş ve ardından farklı hareketler, 2001 yılında Brezilya'nın Porto Alegre kentinde Dünya Sosyal Forumu'nu oluşturarak küreselleşme karşıtlığını, alternatif küreselleşme olgusuna doğru değiştirmişlerdir. Seattle'da bir araya gelen farklı taleplerdeki hareketler ayrıca internet ortamının muhalif bir oluşum için kullanılabileceğini gösteren ilk büyük eylemdir.
Latin Amerika'da başlayan ve Avrupa'ya kadar ilerleyen yeni akımın başını Türkiye de çekmektedir. Ayrıca küreselleşen dünyada sermaye boşluğunu kapatmak amacıyla yapılmıştır. Bu ise teknolojinin gelişmesiyle beraber karşımıza çıkan bir konudur.[1]
Küreselleşme karşıtlığı, teknolojide yaşanan değişiklikler ve dünyada görülen sebeplerden biridir. Dünyada yaşanan sebepler ise ekonomik düşüş olabilir, ülkeler arası problemler yaşanabilir. Bu gibi nedenlerden dolayı küreselleşme karşıtlığı önümüze çıkan konulardan biridir. Küreselleşme konusunda ise karşımıza beş madde çıkmaktadır.
Bunları oluşturan ise serbest ticaret, dış kaynak kullanımı, iletişim devrimi, liberalleşen ülkeler ve yasal uyumdur. Bu bahsi geçen beş konu küreselleşmeyi ve küreselleşme karşıtlığı konusunda nasıl ortaya çıktıklarını ve kendiliğinden ortaya çıkamayacakları olduğunu anlamaktayız. Artık globalleşen dünya ile tüm dünya ülkeleri birbirleri ile kendilerine bağlı olduklarını bizlere gösteriyor. Çünkü küreselleşme ile olan değişiklikler 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan sonra karşımıza çıkıyor ve o günden bugüne dek bütün ülkeler birbiri ile çalışıyor fakat herhangi bir ülkede ekonomik kriz olursa bütün ülkeleri etkilemek zorundadır. Örneğin, ABD'de olan 1986 yılında ekonomik kriz meydana geldi ve ekonomik krizin meydana gelmesinden dolayı Türkiye de ekonomi konusunda çok zorlanmıştır.[2][3]
Küreselleşme karşıtlığı 1990'lı yıllarda karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme karşıtlığının yükseliş sebepleri yoksunluktan arınmış ve herhangi bir şeyden yararlanamamış olmasından dolayı gösterilmektedir. Yoksunluk çerçevesinde olan milletler ise Küreselleşen dünyanın etkisi altında kalmıştır. Ancak 90'lı yıllarda dünyada oluşan küreselleşme karşıtlığı kavramı giderek yayılmaya başlamıştır.
Çünkü ekonomik krizleri doğurabilir ve ekonomik krizler doğduğunda kriz yaşayan ülkenin ekonomisi bitmek üzere olup ve diğer ülkelere de yaşattığı bu gibi sıkıntılar olacağını söylemek mümkündür.[kime göre?]2011 yılında ise ayaklanmalar oluyor. Bu ayaklanmalar Arap ayaklanması olup Orta Doğu'da sıkıntılar yaratmaya ve liberal düşünmeye doğru çekmektedir. Çünkü bu gibi ayaklanmalar sonucunda yaşanacak ekonomik kriz Orta Doğu'da olan ve petrol zenginliği olup bu gibi krizden etkilenirse bu da liberalizme götürmektedir. 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz kaynaklı küreselleşmeye yönelik eleştiriler çıktı ve fırsat eşitsizliği, gelir adaletsizliği gibi faktörlerin küreselleşen dünyada insanlığın sonunu olacağını savunanlar oldu.
Küreselleşme de karşımıza çıkan diğer etken ise (Kuzeyli ve Güneyli) halkı bir araya getirmek amacıyla getirilen bir etkendir. Kuzey ve Güney çatışmaları birçok etkenleri de doğurmaktadır. Coğrafi konumu etkiler ve ekonomiyi de etkiler ise ülkede işsizlik ve yoksulluk meydana geleceğini öngörmektedir. Bu konuda özerklik konusunda önümüze gelmektedir. Özerklik konusu toplumu ifade eden ve toplum bilincini gösteren bir kavramdır.
1970'li yıllarda özerklik konusu çıkıyor ve çıktığı andan itibaren özerklik konusu topluma ve toplum bilincine el ayak olmuştur. Küreselleşme karşıtlığı genel olarak hem dünyanın küçülmesine hem de dünyadaki ülkelerin büyümesine sebep olmuştur. Küreselleşme ise zaman etkileşimi içerisinde algılanmaktadır. Bu küreselleşme karşıtlığı eski zamanlarda yapılan sömürgelerden birtakım etkilenmesi sonucu ortaya çıkmış olabilir. Küreselleşme giderek büyüyerek kapital dünya,ulus devlet sistemi olmak üzere belirtilmektedir.
Bu iki kavram küreselleşmeye büyük etken olmayı başarmış ve bu etkenler sonucunda da küreselleşme akımı ve küreselleşme karşıtlığı çıktı diyebiliriz. Bu dönemde küreselleşmeyi dönemlere ayırmak mümkündür. Teknoloji gerçekçi diye bir grup ortaya çıkıyor ve küreselleşmeye katkı olmuştur. Bu teknolojik grubunda iletişim bilgilerini kolaylaştırmak amacıyla hem de teknolojiyi daha sık kullanarak teknolojiye bir adım daha fazla yaklaşmamızı öngörülmektedir.
Karşımıza ise başka bir grup çıkmaktadır. Bu grup küreselleşmeyi mantığına bağlayan piyasa mantığına göre hareket edenler olarak adlandırmaktayız. Bu grup 1970'li yıllarda çıkmaktadır ve bu grup temel amacı ise, ticareti serbestleştirip pazar mantığına göre davranmak olduğunu söylemektedir. Yani bu durumda 1945 yılında çıkan Brettton Woods sistemi ile kendi milletinin parasının korunması adına açılan örgüt olmaktadır. Bu sistem de ithalatın kalkınması ve geliştirilmesi adına adımlar atılmaya başlandı.
Dış ticaret konusunda da daha çok kullanılması adına teşvik edici olup serbest piyasayı ve para piyasalarını serbestleştirilmesi adına yönelik adımlar atıldığını söylemek mümkündür. Ayrıca iç pazar ve iç ekonomiye yönelik de adımlar atıldığını söylemektedir. Bu sefer de son grup olarak hem küreselleşmeyi savunan hem de kapitalizme göre mantığına göre davranmak olduğunu söylemeliyiz. Bu grup ise Neo-Marksist olarak adlandırılmaktadır.
Bu Neo-Marksistler ise 500 yıl önce ortaya çıktığını savunur ve keşif sonuçları ile ortaya çıkıyor ve burada kapitalizm sistemini dayalı bir ekonomi sistem kurulduğunu söylemektedir. Günümüzde bu küreselleşme ise kapitalizm konusunda yaygın olması derin olması ve yayılmasını ifade etmektedir. 19. yüzyıl başat güç olarak adlandırdığımız İngiltere, 20. yüzyıl başat güç olan ABD'nin sömürge döneminde yaptıkları İngiltere ile aynı olacağını söylemek mümkündür.
20. yüzyıl hız kazanan küreselleşme kavramı kapitalizm konusunda sermaye ve dış ithalat konusunda bu 20. yüzyıl daha çok geliştiğini görmekteyiz. Bu dönemde İngiltere'nin ekonomi yönünden yaptığı fark ABD'den yüksek olmasıdır. Çünkü ABD'nin yaptığı askeri harcamalar, ulusal gelire harcadığı paralar ve endüstriyel yani sanayi konusunda çok para harcadıklarından dolayı İngiltere'nin yüksek olmasını söylemek mümkündür.
Küreselleşmenin büyük bir kavram olduğunu ve kollara ayrıldığını bilmekteyiz. Bunlardan ise, Aşağıdan küreselleşme kavramı olmaktadır. Bu kavramı ise Folk icat etmiştir. Yukarıdan küreselleşme kavramı şirketlerin, pazarların, bilinen kişilerin yukarıdan küreselleşmesi olarak adlandırılmaktadır. Bu söylediğim ifade de şirketlerin ve sermayeyi daha çok aktif tutma durumunda olduğunu ve daha çok küreselleşmeye yönelik adımlar atılacağını söylemekteyiz.
"Yukarıdan küreselleşenler" sadece çıkar amaçlı kendini düşünen bir grup olarak karşımıza çıkmıştır. Bu sebebe yönelik ise bunlara karşı çıkan bir diğer grup ise "Aşağıdan Küreselleşenler" olmaktadır. Bu grup ise kitlesel hareketin daha fazla kullanılması ve etkin hale getirilene kadar çalışılması gerektiğini savunmaktadır. Ama bu grup kendi içlerindeki tartışmaya, kavgaya sebep olabilir. Çünkü fikir ayrılıklarından dolayı kitlesel bir grup olduğundan dolayı sebeplere yol açmaktadır.
Bu nedenden dolayı küreselleşme karşıtlığı olarak adlandırdığımız terim olarak karşımıza çıkmaktadır.
20. yüzyıl bütün ülkeleri etkisine alan ve büyük bir kavram olarak nitelendirdiğimiz kapitalizm konusu çıkmaktadır fakat burada kapitalizme karşı büyüyen iki tane daha kavram vardır ve bunların kapitalizm ile karşı karşıya kalan ülkelerden bazıları kapitalizmi seçemeyerek (faşizm, komünizm ve sosyalizm) dediğimiz kavramlardır. Bu kavramlar çeşitli ülkelerde uygulanarak ve yönetilerek bazen savaşlara bazen de iç savaşlara olanak olduğunu söylemek mümkündür. Küreselleşme konusunda ise gençler saldırıya uğramaktan alıkonulduğunu görmekteyiz. Küreselleşme büyük bir etken çünkü kapitalizmi bitirebilecek ve yerine geçecek kadar büyük bir kitleye sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü kapitalizmin kötü bir örnek ve dünya üzerinde kabul olması uygun olmadığı dile getirilir.
Küreselleşmeye çok karşı çıkan olmuştur. Kendi içlerinde grup kuranlar oldu ve bunların hepsi küreselleşmeye karşı olduklarını ve küreselleşmeyi istemedikleri halde bu küreselleşme günümüzde de halen devam etmek üzere olduğunu biliyoruz. Şu şekilde bir ülkede ekonomik kriz olunca bütün ülkeler bundan ister istemez etkilenmekte ve bu da hem kendi iç politikalarına hem de dış politikalarına zarar vermektedir. Bu gibi krizler küreselleşmenin sonucu olduğunu düşünmekten kaçınmamalıyız. Küreselleşme karşıtlarının yapmış olduğu sınıf grupları olan işçiler sınıfı küreselleşmeye karşı direnerek ve küreselleşmeyi kabul etmeyerek buna karşı direnen sınıf olmuştur ve gösterdikleri başarı sayesinde en küçük yerlerde bile kendi isimlerinin yazılacağını söylemektedir.
Küreselleşmede çok uluslu şirketlerin de büyük bir yeri olduğunu ve küreselleşmeye karşı olduğunu söylemek mümkün değildir. Ne yazık ki çok uluslu şirketler çoğulculuk kavramından etkilenip ne yapacakları konusunda herhangi bir hakları olmadığı anlaşılmaktadır.
1970'lerde karşımıza çıkan yapısalcılığın ve 1980'lerde ise postmodernizm akımları bu dönemlerde çok güçlü hale gelmiştir. Küreselleşme kavramı ise 1990'larda karşımıza çıkan bir akım veya sistemdir. Küreselleşme ulus devletlerin çökmesi halinde çok uluslu şirketlerin daha çok aktif hale gelmesi sebebiyle ulus devletler çöküşe uğramıştır. Yani Küreselleşmenin ne olduğunu anlamak için ilk olarak ulus devletin işleyişine ve çökmesine bakılmaktadır. Bakıldıktan sonra ulus devletin küreselleşme ile alakalı olgusunu öğrenmiş bulunmaktayız. Küresel ile ulusal terimler arasında da bir tartışma söz konusudur.
Sermayenin büyümesi ekonomi hareketlerinde hızlanma görülmesi ve bu görülen nedenlerden dolayı ulus devletin zarar gördüğü giderek bozulduğu anlamına gelmektedir. Ulus devletler artık eskisi kadar saygı görmüyor kendi içinde birbirini yiyorlar gibi bitirmekteydiler. Bu ulus devlet konusunda tez yazanlar olmuştur ve tezin içindeki konular ise küreselleşmenin ne denli ulus devletlere zarar verdiği ve ulus devlet egemenliğinin sonra ermesini anlatmaktadır.
Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ "Arşivlenmiş kopya". 1 Mayıs 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Nisan 2020.
- ^ "Arşivlenmiş kopya". 5 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Nisan 2020.
- ^ Anadolu Üniversitesi Uluslararası Ekonomi Politik kitabı